Köksüz Otlar ve Asırlık Çınarlar

Köksüz Otlar ve Asırlık Çınarlar

Yazıyı okumaya başlamadan önce, sizden aşağıdaki resimleri incelemenizi ve resimlerde ne gördüğünüzü düşünmenizi istiyorum. Bu önemli.


1- Ne görmektesiniz?



2- Sizce mavi noktalar hangi yönde ilerliyor; 1 mi yoksa 2 mi?



Giriş için bu iki görseli yeterli buluyorum.

İlk görselde, aslında parça parça siyah lekeler bulunuyor. Ne ilginç, çoğumuz at süren bir adam görür gibiyiz, değil mi?

İkinci görselde ise, açık mavi renkteki topların, yine açık mavi yönde yani 1 numaralı istikamette ilerleyeceğini düşünen sadece ben miyim?

Korkmayın, yalnız değilsiniz. Bu duruma psikolojide 'algıda süreklilik ilkesi' deniyor. Kısaca: Aynı yönde giden uyarıcıların gruplandırılarak bütün olarak algılanmasıdır. Örnek: Yoldaki kesik çizgiler gibi.

Biz insanlar, algıladığımız varlıkta bir süreklilik arayan canlılarız. Birbirinden bağımsız mürekkep lekelerini beynimiz süreklilik arz eden bir bütün gibi algılar; daha doğrusu böyle algılamaya meyilli ve adeta programlıdır.

Evimizde, duvarın sıvası dökülmüş kısımlarını incelediğimde fark etmiştim bu durumu. Adeta her bir sıva boşluğu, bir araya geldiği vakit gözüme insan yüzü gibi görünüyordu. Hatta bazen Atatürk'ü, bazen Benjamin Franklin'i görüyordum bu parça parça dökülmüş duvarda.

En çok da, mesela izlediğim bir videoda çalmakta olan müziğin 'aniden kesilmesi' sinirimi bozar. Yavaşça silinmesi, yavaşça belirmesi en makbul olanıdır. Dinlediğiniz çoğu şarkının nasıl bittiğine dikkat edin. İnsan psikolojisinden biraz anlayan biri, şarkıyı 'pat diye' kesmek yerine; süreklilik arzumuzu incitmeden bitişi yapacaktır.

Siz de, beyninizin algılarken 'süreklilik' aradığına ikna oldunuz mu? Eğer olmadıysanız, bu hususta biraz daha araştırmanızı ve yeni görseller incelemenizi, etrafınızı daha dikkatli gözlemlemenizi salık vereceğim.

En Küçükten, En Büyüğe

Yukarıdaki örneklerde de gördüğümüz üzere insan; algıladığı seste, görüntüde bir süreklilik aramaktadır. Hatta beynimiz buna programlanmış olup eksik parçaları bizim yerimize tamamlama cüretinde bile bulunur. Bu durum, sadece algılanan maddi dünya ile sınırlı olamaz; insan mürekkep lekelerinde olduğu gibi kendi varoluşunda da bir bütünlük, süreklilik arzusu taşımaktadır. Sağlıklı bir kimlik oluşturmak için insan, cinsiyetinden başlayıp milliyetine, kültürüne, diline hatta tuttuğu takıma kadar bir benlik olgusu yaratır.

İnsan için süreklilik ilkesi, en küçük şeyden en büyük şeye kadar sürdürülür aslında. Sürekliliği ve bütünleşmeyi yakalamak, insanın olumlu duygularını örneğin özgüvenini, memnuniyetini, rahatlamasını harekete geçirirken; köksüz ot misali olmak tam aksi durumu doğurmaktadır. Kendini bir bütünün parçası olarak hissetmeyen; geçmişi ile varoluşu arasında bir köprü kurmayan, kuramayan kişiler karşımıza uyum problemi yaşayan insanlar olarak çıkmaktadır.

Atalar Kültüne Psikolojik Bir Bakış



Psikoloji bilimi ile süslemeye çalıştığım bu yazımın değinmeye çalıştığı nokta, Tengrici dünya görüşünün üç sac ayağından biri olan 'atalar'dır.

İnsanın süreklilik algısını, bir bütün olarak topluma ve kültüre genelleyecek olursak; sağlıklı bir insan kimliği oluşturmak için sağlıklı bir süreklilik algısını ortaya koymak durumundayız.

Eskiye dair ne varsa tahrip etmek, özellikle de geçmiş ile kötü ve faydasız hesaplaşmalara girmek; aslında kendi kimliğimize ve varoluş algımıza indirdiğimiz birer balyoz darbeleridir. Atalardan kalan bir imarethanenin, mezar taşının, sağlam ancak eski bir evin yıkılması, yok edilmesi de; toplumsal süreklilik algımıza vurulan darbelerdir.

'Sizin tarihiniz yok!' diyerek toplulukların birbirine saldırması tesadüf değildir. Bu bir psikolojik savaştır. Belki de topların, tüfeklerin yapamayacağını yapacak kudrete sahip bir yöntemdir. 

Çünkü, alelade sıva döküntüsünde bile süreklilik arayan bir canlıya "Sen köksüz bir otsun, biz ise asırlık çınar. Senin geçmişin yok, yeni peydah oldun." demenin, ne denli kuvvetli etki yaratacağını tahmin edebilirsiniz.

Tengrici dünya görüşüne sahip olan Türkler ise, psikolojik olarak bu tip çıkmazlara girmekten kendilerini koruma yetisine sahiptir:

Kendi varoluşunun, kendi kişisel tarihinin en yakın örneği olan anne-babasına, ardından ceddine, atalarına karşı bir saygı içindedir. Onların iyilik ve kötülüklerinin farkındadır; iyilikleri ile kıvanç duyar, kötülüklerini ise telafi etmek için çalışır.

Atalar kültü öyle geniş bir inançtır ki, öyle süreğendir ki; bir Tengrici, varoluşunun ilk halkası olan atalarını araştırmak, bilmek için gayret gösterir. Bu gayret, onu biyolojik köklerine kadar götürür. Bir tür olarak insanın varoluş hikayesine kadar gider bu. Orada kendine bilimi rehber edinerek, yine kendi sürekliliği için çalışmalarda bulunur, var olan çalışmalara destek verir.

Tengrici; Geçmişi Yıkmaz, Geleceğe Hazırlanır

Tarihimizi, İslam'a girişimizle başlatmak en hafif tabirle bir cinayettir. Yukarıda da belirttiğim süreklilik arzumuza ters olup kişiliğimizde bir gedik açar bu fikirler. 

Tengrici oluşumuzu, 'Atalarınız gibi uga-buga mı yapacaksınız!?' olarak küçük görmeleri, yukarıda bahsettiğim psikolojik savaşın sadece bir silahıdır. Bunun farkında olmak durumundayız.

Aynı şekilde, Tengrici olan bir kişi veya dinden çıkan bir kişi de, tarihimizin 'Müslüman' safhasını silip atmamalıdır. O dönemi yok sayıp İslamiyet'i seçen atalarını lanetlememelidir. 'Müslüman dedem, benim dedem değildir.' dememelidir. Aksi halde, ne gerçek bir Tengrici olabilir ne de kişiliğinde açtığı gedikler ile sağlıklı bir ömür sürebilir.

Atalar kültü, kişiliğimizde gedikler oluşmasın; süreklilik ilkesi yerine gelsin dediği için önemlidir. Tengrici, Tengri gücü içinde olup biten her şeyin birbiri ile ilişkisinin ve bütünün farkında olmalıdır.

Özellikle Avrupalılar, bu süreklilik ilkesini çok güzel tatbik etmektedir. Orada, 300-500 yıldır restoran işleten aileler bulmanız mümkündür. Bir aile geleneği olarak, bütünlük içinde yüzyıllarca işleyen çarklar görürsünüz. Onlar, asırlık çınar olmuşlardır. Oysa bizde neredeyse herkes, 'sil baştan' heveslisidir. Bizim insanımız Avrupa'nın maddi refahına aldanıp oraya gittiğinde ise, zenginleşmesine rağmen eğrelti otları gibi durmaktadır, ne yazık. Türkiye'den koparak, kendisini gittiği ülkelere mâl ederek, huzura ereceğini sanar, ancak huzur ona nasip olmayacaktır. Ancak yedi nesil sonra, belki bir nebze kök salmış olur o topraklara.

Geçmişi hakkında bilgisi olmayan insana 'geçmişi yoktur' demek yersiz değil.

Anadoludaki bütün bu çalkantıların, uyum problemlerinin ardında bu kimlik meselesi yatıyor olabilir. Daha dedesinin ismini bile bilmeyen bir toplum, geleceği nasıl inşa edebilir? İzlediği televizyon dizilerinden hareketle, trajikomik  bir şekilde 'Ben Kayı boyundanım' diyenler; geçmişten ne kadar haberdardır?


Oysa geçmişi yoktur ki geleceği inşa etsin; bu yüzden o toplum da 'günü kurtarma' çabasına girişir. Günü kurtarmakla uğraşan, şahsi çıkarlarını meşale edinen toplumlardan ise ne kendisine ne de gelecek nesillere faydalı bir eser beklemek akıl işi değildir.

Bu nedenle Tengriciler; tarih bilimi de bizler için bir meşaledir. Atalar Kültü inancımız için farzdır. 







1 yorum:

Blogger tarafından desteklenmektedir.