Gök Tanrı İnancından İslam'a Geçenler
Gök Tanrı İnancından İslam'a Geçenler
Türkler, özellikle Farslar ile etkileşimleri neticesinde İslamiyet'i kabul ederken, eski inançları olan Tengricilik'ten birçok şeyi de yanlarında getirdiler. Öyle ki, İslam ulemasının yeterince ulaşamadığı göçebe gruplarda İslam yalnızca dilde kaldı; halk eski dinin geleneklerini İslam adı ile uyguladı yüzyıllarca.
Özellikle Türkistan (Orta Asya) göçebe Müslüman Türkleri, Tengricilik'ten birçok geleneği günümüze kadar getirdiler. Ortadoğu'da bulunan Oğuzlar ise; komşuları Arap-Fars-Yunan kavimlerinin etkileriyle Türkistan'daki kardeşlerinden daha az geleneği yaşatabilmiştir. Buna rağmen özellikle göçebe Yörük-Türkmen gruplarında, eski Türk inancının izlerini derinlemesine görmek mümkündür.
Sosyal paylaşım sitelerinde, "Şamanizm kökenli adetlerimiz" başlıklarıyla, İslam ile birlikte yaşayan Tengrici gelenekler işlenmeye başlanmıştır. Biz de bu konuya yeni bir yaklaşım sunalım; Tengricilik İslam'ı ne kadar etkilemiştir bunu anlamaya çalışalım.
Doğum, evlilik, ölüm, sosyal yaşam; nevruz, hıdrellez, yağmur duaları, türbeler, mezar taşları, keçe, halı, kilim desenleri, sihir, büyü, kurban kesme ve adak, eğlence, seyirlik köy oyunları, bez bağlama, mum yakılması, içki içilmesi, mevlit okutulması, kümbetler, eşiğin kutsallığı, sayıların, renklerin ve taşların tılsımı, hayvanların ve bitkilerin kutsallığı, havada uçma, inançlar, ayinler, törenler, Şölenler, bayramlar, tütsüler, dualar, bitkisel ve hayvansal içecekler ve ilaçlar, merhemler, beddualar, ateşten atlamalar, büyüler, sihirler, herkesin bilinçli veya bilinçsiz yaşamına kolektif bilinç veya toplumsal hafıza olarak yerleşmiştir.
Ölümle İlgili Ritüeller
Bütün bunlar Tengrici gelenektir. Diyanet'in Türbe Uyarısı. |
Türkistanlı Mencik Baba Türbesini ziyaret ettiğimde bu tabela ile karşılaştım ve hemen fotoğrafladım. Çünkü diyanet, Tengricilik'ten geçen bütün adetleri itinayla yazmış ve türbeyi ziyaret edenleri bunları yapmamak konusunda uyarmış.
Gök Tanrı İnancı gibi geleneklere dayanan bir din, İslam gibi kitaba dayanan bir dini elbette derinden etkileyemez. Örneğin namaz, oruç, zekat, hacc gibi temel İslam akidesinin Tengricilik'ten etkilendiğini düşünemeyiz. Ancak etkilenme, ritüeller yani ayinler bazında olmuştur. Türklerin İslam'ı yaşayış şekli, şüphesiz Tengricilik'in bir uzantısı olmuştur.
Özellikle ölümle ilgili ritüeller, İslam ile o denli kaynaşmıştır ki; Gök Tanrı inancına ait olan bu uygulamaları yapanlar sanki İslami bir uygulama yapıyormuş gibi huşu duyarlar.
- Ölüye adak adamak,
- Ölünün ruhu için kurban kesmek,
- Mum veya ateş yakmak,
- Renkli bez ve çaput parçaları bağlayarak dilek dilemek
- Türbe etrafına taş yığmak, para atmak,
- Türbenin eşiğinden eğilerek geçmek, emeklemek,
- Yiyecek sunmak,
- Kutsal bilinen yerlere el-yüz sürmek,
- Ölen kişiden bir şeyler istemek, yaratıcı ile konuşurken ölen ruhu aracı tutmak,
- Dileğin kabul olması için türbede yatmak:
Bunlar Gök Tanrı inancından günümüz İslam uygulamasına geçenlerdendir.
Burada zikrettiğimiz bütün bu ölüye karşı olan ritüeller elbette ki hurafe veya saçmalık değildir. Bu uygulamaların arkasında, Atalar Kültü inancı yatar.
Ölüp ata ruhuna dönüşen kişinin, Tengri'ye daha yakınlaşmış olduğu düşünülür ve ata ruhları da Tengri'den bir parça olduğu için, bu ruhlarla iletişim kurmakta sakınca görülmez.
Bütün bu uygulamaların özündeki amaç, büyük işler başarıp güçlü bir ata ruhuna dönüşen kişi ile iletişim kurmak; ondan gelecek olan enerji ile yaşamında isteklerine kavuşmaktır. Yukarıda saydığımız inançların tamamı günümüz Tengricilik'te yaşamamaktadır. Bir kısmı zamanla eklenmiş olabileceği gibi Şamanist unsurlar barındırır. Örneğin günümüzde kanlı kurban kesmekten vazgeçilmiştir.
Bugün hala Anadolu’da varlığını sürdüren, evliya, dede, baba
inanışlarının kökenini “Atalar kültüne” bağlayabiliriz. Ayrıca, evliyalardan
istenilen dileğin gerçekleşeceğine ve evliyanın yardım edeceğine mutlaka
inanılması gerektiği düşündürücüdür. Ata ruhlarının bu Şekilde doğada belli
nesnelerde var olduğu düşüncesi insanların tüm doğayı canlı olarak algılamasına
ve animizm inancına yol açmıştır.
“Kazaklar, zor zamanlarında atalarının isimlerini zikreder.
Her Şanslı olayda ruhun yardımının olduğuna inanıp, kurban sunar ve dilekte
bulunurlardı. Mezar başlarında ant verirlerdi. Ayrıca, yolculuk yapan kimse,
geceyi geçirmek amacıyla mezarlıkta kalırsa, o kimsenin bütün kötülüklerden
uzak olacağı düşünülürdü. Mezarlığa saygı duyulurdu. Örneğin: Mezarlığa yaklaşıldığında
atlarından inip mezarlığın önünden yaya geçerlerdi. İnsanlar isteklerini ruha
söylerlerdi. Ruhun gazabından korkulurdu.
Ülkemizde sağlıklı bir gözlem, sayım vs. yapılsa; yatır,
türbe, dergâh, kutsal taşlar, mezar vs. ziyaretlerine giden insan sayısının
camilere giden insan sayısından kat kat fazla olduğu ortaya çıkar. İslam’da
yeri olmayan bu inanışın kökeninin buralara vardığını söylemek yanlış olmasa
gerektir.
Diyebiliriz ki 'Atalar Kültü' öğretisi neredeyse aynen Türk-İslam anlayışına geçmiştir.
Mezar Taşları ve Ölüm Sonrası Yas
Eski Türkler'de, ölen kişinin nerede yattığı belli olsun diye mezarının başına bir belgi taş konurdu.
Genelde taş konduğu gibi, aslında ahşaptan yapılma mezar 'taşlarının' da olduğunu bilmekteyiz.
Eğer ölen kişi yiğit biriyse, öldürdüğü düşman sayısı kadar balbal dikilirdi. Balballar, kabaca insan sureti verilmiş olan mezar taşlarıdır.
Ölen kişinin bedeni rastgele gömülmezdi ve bazı mezarlar 'kurgan' yani odacık şeklinde olurdu.
İslamiyet'te ise, özellikle Araplarda mezarın yerinin belirgin kılınması geleneği görülmez. Hatta mezar yerinin belirsiz olması arzu edilir.
Ancak ülkemizde de gördüğümüz üzere, her ölen adına bir taş dikilmiştir ve bu mezarlıklar İslam'ın değil, Tengrici geçmişimizin eserleridir.
Ayrıca ölen kişinin ardından 7. günde, 40. günde 52. günde toplanılması ve yemek dağıtılması eski geleneklerimizdendir.
Özellikle 'yedi yemeği' Türkiye'de de özenle uygulanır ve bu günde imam, din görevlisi çağrılır. Kur'an okunur ve misafirlere ölenin hayrına yemek dağıtılır. Kur'an okumasının ardından ölen kişi için hayırlı dileklerde bulunulur Halbuki İslam inancına göre ölen kişiye bunların hiçbirisi ulaşmaz.
Eskiden de Domuz Yemezdik
Domuz eti yemek İslamiyette de yasaklanmıştır ancak eski Türkler ile ilgili araştırma yapan Batılılar, Hunların da domuz beslemeyip yemediğinden bahsetmektedirler.
Bazı Çin kaynaklarından edinilen bilgiler doğrultusunda söyleyebiliriz ki tamamen yerleşik hayata geçen Uygurlar da domuz yememişlerdir.2
Ağaç Kültü (Ağaçlara Büyük Saygı)
Anadolu sahası, ağaç kültünün Müslüman Türklerdeki en ilgi
çekici örneklerinin ortaya çıktığı yerlerden biri olarak görülmektedir. Bu kült
resmi evraklara bile girmiştir. Memduh Paşa adında bir Osmanlı valisinin
II.Abdülhamid’e yolladığı bir raporda, Kızılbaşların büyük ağaçlara oldukça
saygı gösterdikleri ve sık sık ziyarette bulundukları belirtilmektedir.
Türk
ve Moğol toplumlarında mezarların ağaç altına yapıldığı veya mezarlara ağaç
dikildiği etnograflar taralından tespit edilmiştir. Günümüzde, benzer inanışların
Müslüman Türkler arasında da yaygın olarak bulunması dikkat çekicidir. Bu
anlamda, Müslüman Türklerin mezarlara gömdükleri ölülerinin baş ve ayak
uçlarına çam ya da selvi ağaçları dikme geleneğini devam ettirdikleri bilinen
bir gerçektir.
Kurşun Dökmek ve Şaman Tedavileri
Eski Şamanist adetlerden birisi de kurşun dökmedir. Kurşun ateşte
eritildikten sonra hastanın başı üzerine konulan kap içindeki suya dökülür.
Hastaya bu sudan bir yudum içirilir. Kurşunu döken kadın bu işlemi yaparken bir
efsun söyler. Sudan alınan kurşun muska Şeklinde hastanın elbisesinin göğsüne
dikilir. Günümüzde, Türkiye’nin neredeyse tüm bölgelerinde benzer Şekillerde kurşun
dökmeye rastlanmaktadır. Ritüel Şeklinde yapılan bu işlemle insanın üzerinde
göz ile yani nazar denen ve insanların her zaman kullanmayı bilmedikleri enerji
yoluyla oluşturdukları alanın, insana rahatsızlık veren etkinin bir anlamda
kesildiği ya da kırıldığı söylenmektedir.
Aslında kurşun dökme, obsesyondan (takıntıdan) kurtarma yöntemlerinden biri olarak kullanılmış ve günümüzde de Anadolu’da halk
gelenekleri arasında yaşamaya devam etmektedir.
Dini Törenlerde Müzik Kullanılması
Özellikle eski Türklerde, dini ayinler düzenleneceği zaman kopuzlar çalınır türküler söylenirdi. Ayinler müzik eşliği ile yapılırdı. Yalnızca kopuz değil, davul, zil gibi birçok müzik aleti bu törenlerde kullanılırdı.
Genellikle kamların tertip ettiği bu törenlerde içki de içilirdi. Günümüzde Alevilerin semah dönmesi, kadın-erkek bir arada ibadet etmesi ve ibadetlerinde içki kullanması Tengrici geleneğin birebir yansımasıdır.
Ancak yalnızca Alevi değil, Sünni Türklerin de dini törenlerinde müzik kullanması ve namaza benzemeyen zikirler yapması ilginçtir. Nitekim İslam dünyasının en etkili ve duygusal ilahi eseri olan Mevlit, Türklerden çıkmadır.
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Yararlanılan kaynaklardan; GÜNDÜZ A.O "ŞAMANİZM VE ESKİ TÜRK İNANÇ YAPISININ GÜNÜMÜZ
ANADOLUSUNDAKİ YANSIMALARI"
Türk Tekrar """İslama çok benzeyen""" GÖKTANRI inancına dönecektir Çünkü İSLAM zannederek yaptığımız Birçok şey aslında GÖKTANRI İNANCI GEREĞİ olduğunu Birilerinin bunlara söylemesi gerek TÜRKLER GÖKTANRIYI HİÇBİRZAMAN TERK ETMEDİLER SİZLERİN ""URAFE"" DİYE AŞŞAILADIĞINIZ RİTÜELLER BİZİM ECDADIMIZIN ATALARIMIZIN İNANCI
YanıtlaSilBİR KARŞILIĞI VAR Kİ GÖKTENGRİ VAR Kİ 2018 DE BİLE HALA BU DİN RİTÜLELLERİ YAPILIYOR (İslam zannedilerek)
Cok tesekkür ediyorum. Bizi bilgilendirdiginiz icin
YanıtlaSil