Budizm - Dünya Dinleri
BUDİZM
Atamız Bilge Kağan'ın da imrenip mensup olmak istediği fakat Vezir Tonyukuk'un "Savaşçı Türk yaşam tarzına uygun değil" itirazına uyarak arzusuna karşı koyduğu dindir Budizm.
Kurucusu: Guatama Buddha (Prens Siddharta Guatama)
İnancın doğduğu yer: Hint yarımadası.
Şeriatı (Yolu): Dharma.
Aryanların Hindistan'ı istilası; katı sınıf sisteminin tatbik edildiği Brahmanizm dinini de ortaya çıkarmıştı. Kast sistemi de denilen bu uygulamaya göre her insan bir sınıf mensubu olarak doğardı ve bulunduğu sınıfa göre muamele görürdü.
Bu sistemin en asil sınıfı Brahmin denen din adamlarının bulunduğu kast idi. En alt sınıfta ise yerliler bulunuyordu (Çudralar)
Buda, yani Prens Siddharta, Kşatriya sınıfına mensup yani asil bir aileye doğmuştu. Kşatriyalar, Brahminlerden sonra gelen kast mensuplarıydı.
Buda'nın Yaşamı - Rahibin Kehaneti
Henüz çocuk yaştaki Buda için Brahmin bir rahip kehanette bulunmuştu. Bu Brahmin rahibin adı Kala Devala idi ve bebek Buda'yı görünce önce güldü ardından ağladı.
Rahibin ağladığını görünce, Buda'nın babası sordu: Neden ağladın, kötü bir şey mi olacak? Kala Devala yanıtladı:
- Hayır! Gülümsedim, çünkü belli özel işaretlerden algıladığıma göre, kesinlikle tümüyle aydınlanmış biri, bir Buda olmaya yazgılı bir varlık görme ayrıcalığına sahip oldum. Fakat kendi geleceğime baktığım zaman onun öğretisini duyacak kadar yaşamayacağımı görüyorum. Gözlerime yaş dolmasının nedeni bu. Sevinin, Kralım, zira elinize doğan bu çocuk tüm dünyadaki en büyük varlık olacak.
Karısını da kaybetmiş olan kral, hayattaki tek varlığı olan oğlunun evi terk edip gitmesini; çileci bir din adamı olmasını istemiyordu.
Rahiplerden biri de, Buda'nın 4 farklı insanla karşılaşacağını ve bu dört işaret neticesinde çileci bir yaşama gireceğini söylemişti:
1- Yaşlı bir insanla
2- Hasta bir insanla
3- Ölü bir insanla
4- Istıraptan kurtulmak için dünyadan feragat eden bir çileciyle karşılaşırsa, Prens Siddharta; Buda olacaktı.
Kral karar verdi ve oğlu Siddharta'nın etrafına yalnızca genç hizmetkarlar verdi. Saraydaki herkese gerekli talimatları verdi ve oğlunun yaşlı, hasta, ölü ve çileci kişilerle karşılaşmaması için gerekli önlemleri aldı.
Kral, bu yapay ortamı 29 yıl muhafaza edebildi. Oğlu Siddharta, 29 yıl boyunca yaşlı, hasta, ölü ve çileci insanla karşılaşmamıştı.
Kral, oğlu Siddharta'yı eğlendirmek için şölenler tertipliyordu ve bu şölenlerden birinde sıkılan Siddharta, arabacı ve özel hizmetkarı olan Channa'yı çağırdı ve kırlarda dolaşmak üzere yola koyuldu.
Buda'nın Yolculuğu
Bu sistemin en asil sınıfı Brahmin denen din adamlarının bulunduğu kast idi. En alt sınıfta ise yerliler bulunuyordu (Çudralar)
Buda, yani Prens Siddharta, Kşatriya sınıfına mensup yani asil bir aileye doğmuştu. Kşatriyalar, Brahminlerden sonra gelen kast mensuplarıydı.
Buda'nın Yaşamı - Rahibin Kehaneti
Henüz çocuk yaştaki Buda için Brahmin bir rahip kehanette bulunmuştu. Bu Brahmin rahibin adı Kala Devala idi ve bebek Buda'yı görünce önce güldü ardından ağladı.
Rahibin ağladığını görünce, Buda'nın babası sordu: Neden ağladın, kötü bir şey mi olacak? Kala Devala yanıtladı:
- Hayır! Gülümsedim, çünkü belli özel işaretlerden algıladığıma göre, kesinlikle tümüyle aydınlanmış biri, bir Buda olmaya yazgılı bir varlık görme ayrıcalığına sahip oldum. Fakat kendi geleceğime baktığım zaman onun öğretisini duyacak kadar yaşamayacağımı görüyorum. Gözlerime yaş dolmasının nedeni bu. Sevinin, Kralım, zira elinize doğan bu çocuk tüm dünyadaki en büyük varlık olacak.
Karısını da kaybetmiş olan kral, hayattaki tek varlığı olan oğlunun evi terk edip gitmesini; çileci bir din adamı olmasını istemiyordu.
Rahiplerden biri de, Buda'nın 4 farklı insanla karşılaşacağını ve bu dört işaret neticesinde çileci bir yaşama gireceğini söylemişti:
1- Yaşlı bir insanla
2- Hasta bir insanla
3- Ölü bir insanla
4- Istıraptan kurtulmak için dünyadan feragat eden bir çileciyle karşılaşırsa, Prens Siddharta; Buda olacaktı.
Kral karar verdi ve oğlu Siddharta'nın etrafına yalnızca genç hizmetkarlar verdi. Saraydaki herkese gerekli talimatları verdi ve oğlunun yaşlı, hasta, ölü ve çileci kişilerle karşılaşmaması için gerekli önlemleri aldı.
Kral, bu yapay ortamı 29 yıl muhafaza edebildi. Oğlu Siddharta, 29 yıl boyunca yaşlı, hasta, ölü ve çileci insanla karşılaşmamıştı.
Kral, oğlu Siddharta'yı eğlendirmek için şölenler tertipliyordu ve bu şölenlerden birinde sıkılan Siddharta, arabacı ve özel hizmetkarı olan Channa'yı çağırdı ve kırlarda dolaşmak üzere yola koyuldu.
Buda'nın Yolculuğu
Channa'nın koştuğu araba ile yola düşen Siddharta, daha başında iki büklüm, yorgun ve yaşlı bir adam görmüştü. Arabayı durdurdu ve Channa'ya sordu: "Nedir bu? Bir insana benziyor ama saçları bembeyaz, hiç dişi yok, yanakları çökük, cildi kuru ve kırışık ve gözleri mahmur. Şu kambur sırtına, çıkık kaburgalarına, ince çarpık kol ve bacaklarına baksana, sanki bu perişan gövdesini taşıyamıyorlar gibi, onun için bir asaya dayanmak zorunda kalmış. Nasıl bir insan bu?"
Channa, "yaşlı bir insan" diye yanıtlamış ve Buda'nın yolculuğu diğer dört kişiyi de görmesiyle sonuçlanmış.
Yol boyunca Prens Siddharta; yaşlı, hasta, ölü ve çileci kişiler ile karşılaşmış. Sonunda bir ağacın dibinde meditasyon yaparak düşünceye dalmış.
Anlamış ki bu dünya ıstıraplar ile dolu; hayatın bütün bu ıstırabından kurtulmak için dünyaya olan bağı koparmak gerektiğini düşünmüş.
Budizm'in dallanmaları ne kadar fazla olursa olsun, bunların ortak gövdesini oluşturan Buda'nın anlattığı ilk öğretinin ne olduğunu anlamak hiç zor değildir. Tümevarım, geleneğin doğruladığı bir sonuca ulaşır: Buda öğretisinin can alıcı noktası evrensel acıdır; bu acı ünlü "Benares Vaazı"nın temelini oluşturan dört kutsal gerçek içinde sergilenmiştir. Budistler için sahip oldukları bilgiler en değerli mallarıdır. Bu onların 'credo'sudur ve onun aracılığıyla Buda'nın sözlerinden henüz etkilenmemiş olanlardan farklı olduklarını anlarlar.
Dolayısıyla dört kutsal gerçeği Buda öğretisinin gerçek temeli gibi görmek gerekir, bu öğretiyi anlamak isteyen biri için gerekli hareket noktasıdır bu gerçekler.
Dört Kutsal Gerçek
Buda acının evrenselliğini, kökenini, acının yok edilmesini ve acının yok edilmesine götüren yolu şöyle anlatıyor.
"İşte rahipler, acıyla ilgili Kutsal Gerçek: doğum 'acı'dır, yaşlılık acıdır, hastalık acıdır, ölüm acıdır, insanın sevmediği birisiyle birlikteliği acıdır, insanın sevdiği birinden ayrılması acıdır, arzularına kavuşamamak acıdır; kısacası, Ben'i oluşturan beş unsur (beden, duyumlar, tasavvurlar, eğitim ve bilgi) acıdır.
"İşte, rahipler, acının kökeni üstüne Kutsal Gerçek; yeniden doğuştan yeniden doğuşa götüren açlıktır (yaşama açlığı); bu açlıkla birlikte şurada burada zevk bulan zevk ve açlığı söz konusudur: zevk açlığı, yaşama açlığı, kalıcı olma açlığı"
"İşte, rahipler, acının yok edilmesiyle ilgili Kutsal Gerçek: bu açlığın arzunun tamamen yok edilmesiyle, arzunun kovulmasıyla, arzudan vazgeçerek, ondan kurtularak, ona yer bırakmayarak saf dışı edilmesi.
"İşte, rahipler, acının yok edilmesine götüren yolla ilgili Kutsal Gerçek: sekiz kollu kutsal yoldur bu: tam bir inanç, eksiksiz bir irade, katıksız bir dil, saf eylem, saf yaşam olanakları, katıksız bir pratik, tam bir hafıza, tam anlamıyla derin düşüncelere dalma."
Dinciler tarafından sürekli yinelenen ve yorumlanan bu metin Buda öğretisinin gerçek anlamda özünü anlatır. İlk Kutsal gerçek bu öğretinin ontolojisi diyebileceğimiz yanını özetler, çünkü varlığın karakterini belirtir; ikinci ve üçüncü Kutsal Gerçekler varlığın farklı özelliklerini geliştirir; bu bir metafizik ya da daha doğrusu fenomenolojidir; nihayet, dördüncü Kutsal Gerçek pratik bir kurtuluş yolu gösterirken bir etiğin çerçevelerini taslaklandırır. Dolayısıyla, Budizm'i bu üçlü görünümüyle, ontolojik, fenomenolojik ve ahlaksal özellikleriyle ele almalı.
Nirvana
Nirvana kavramı Buda öğretisinin yapısını taçlandırır. Anlamı karmaşık olan bu sözcüğün özelliği, belki de, özellikle her türlü analize direnmesidir.
Brahmanizm'de Nirvana, bireysel ruh evrensel ruhla birleştiğinde gerçekleşir ve Caynacılığa (Jainizm) göre de Nirvana durumu, her ikisi de ebedi olan ruh ve madde birbirlerinden ayrıldığı andan itibaren dengelerine yeniden kavuşmalarıyla gerçekleşir. Budizm'de ise Nirvana ruh göçlerinin sonuncusudur. (reenkarnasyon)
Nirvana "kaybolma, yok olma, sönme" anlamına gelir. Gerçekten de, Buda Nirvana'nın anlamını yakıt olmadığından sönen ışık örneğiyle belirginleştirir. Tutku ateşlerini beslemeyen insan "söner"; yaşamında hiçbir ruhgöçü olmaz, bir kez söndükten sonra ateşini aktaramaz artık.
Dolayısıyla, Buda "nirvana"sı oluşum ve evrimin kaçınılmazlığından kaçan bir durumdur.
Ne var ki Budacılık Nirvana'nın ne olmadığından hareketle bilgi verse de onun pozitif tanımını veremez ya da vermek istemez. Nirvana bir mutluluk durumu mudur yoksa hiçlik midir? Eğer sonsuz mutluluk saltanatıysa bundan kimin yararlanacağı pek açık değildir çünkü 'ben' gerçekdışı ve geçicidir. Buna karşılık, eğer hiçlikse Nirvana'ya yaşarken ulaşmamızın mümkün olduğunu söyleyen Budist öğretinin pek iyi kavranamadığı anlamına gelir bu. Ama Buda bu bağlamda bilinmezcilik siperinin arkasına sığınmıştır. Ona göre insanın kurtuluşu için Nirvana'yı araması gereklidir.
Yoga
Budizm de bütün inançlar gibi Nirvana'ya yaklaşmaları kolaylaştırmak amacıyla eskiden beri Yoga'yı tavsiye eder.
Yoga'nın anlamı "boyunduruk"tur. İçimizdeki yönlendirici bireyselliğimize bir disiplin dayatır. Rig-Veda "söyleneni anlayan bir at gibi kendi kendisi koşulan insan"dan söz eder. Daldığı derin düşüncelerden hiçbir fiziksel ihtiyaçla rahatsız edilmeyecek şekilde her türlü kas hareketlerinden sıyrılmaya yönelmiş 'yogin'in konumu çok ünlüdür; oturmuş durumda, gövde dik, bağdaş kurmuş, destek oluşturan beden çevresinde bir "derin düşünce ipi".
Yoga her şeyden önce bir disiplindir. Budizm, boşluk düşüncesine çok fazla önem verdiğinden yoga, bu düşünceye olgusal bilincin mutlak Boşluğa kenetlenmesinin en güvenli yolu gibi görünür. Bu inanç kabullenildiğinde, nesnel ve öznel hiçbir farklılığın olmadığı bilindiğinde, Yoga, Nirvana'nın kayıtsız birliğine doğru götürür.
Yoga -yanlış anlamalara meydan vermemek için bu nokta üstünde durmak gerekir- bir tür mistisizm değildir, en saf haliyle bir kendinden geçme durumu da değildir. Kesinlikle pasif bir konum değildir, aktif ve denetimli bir yöntemdir. Yogin için söz konusu olan, bedensel ve ruhsal pratikler sayesinde gerçek bir teorik merdiveni tırmanmaktır.
İlk Dönem Budacılığın Belli Başlı Özellikleri
Özet olarak, Buda öğretisi iki amaca yönelmiştir. Bir yandan, Buda her türlü açık gerçekliği reddeder: Tanrıyı ve onun yansıması ya da bir parçası olan ruhu kabul etmez.
Öte yandan, bilinçli ve belli bir amaca yönelik bir ampirizmi yaymaya çalışır. Dört Kutsal Gerçek ve on iki neden teorisiyle yaşam deneyiminin keşfettirdiği şeyleri anlatır: insanlığın trajik durumu ve sorumlusu olduğu neden-sonuç zincirlemesi. Buda ne peygamber ne de Tanrıdır, olağanüstü entelektüel ve ahlaksal çabaları sayesinde insan kaderinin gizemine girebilmiştir. Onun öğretisi insan zihnine son derece güçlü temeller sunar. Ama su ve sıcaklık isteyen bir tohum gibi açmak ve artık hiçbir biçimde kendisine benzemeyen bir bitkiye dönüşmek zorundadır, Buda'nın özgün öğretisi insan ruhunun doyumsuz bıraktığı dinsel ve mistik gereksinimlerin baskısıyla farklı Budizmler doğurmuştur ve bunlar da ilk dönemin tanrıtanımaz (ateist) ve agnostik Budizmini ancak belli belirsiz hatırlatırlar, ama gene de onun olağanüstü yaratıcılığına tanıklık ederler.
Yararlanılan Kaynaklar:
Henri Arvon - Budacılık
Hammalawa Saddhatissa - Buda
Channa, "yaşlı bir insan" diye yanıtlamış ve Buda'nın yolculuğu diğer dört kişiyi de görmesiyle sonuçlanmış.
Yol boyunca Prens Siddharta; yaşlı, hasta, ölü ve çileci kişiler ile karşılaşmış. Sonunda bir ağacın dibinde meditasyon yaparak düşünceye dalmış.
Anlamış ki bu dünya ıstıraplar ile dolu; hayatın bütün bu ıstırabından kurtulmak için dünyaya olan bağı koparmak gerektiğini düşünmüş.
BUDA ÖĞRETİSİ
Budizm'in dallanmaları ne kadar fazla olursa olsun, bunların ortak gövdesini oluşturan Buda'nın anlattığı ilk öğretinin ne olduğunu anlamak hiç zor değildir. Tümevarım, geleneğin doğruladığı bir sonuca ulaşır: Buda öğretisinin can alıcı noktası evrensel acıdır; bu acı ünlü "Benares Vaazı"nın temelini oluşturan dört kutsal gerçek içinde sergilenmiştir. Budistler için sahip oldukları bilgiler en değerli mallarıdır. Bu onların 'credo'sudur ve onun aracılığıyla Buda'nın sözlerinden henüz etkilenmemiş olanlardan farklı olduklarını anlarlar.
Dolayısıyla dört kutsal gerçeği Buda öğretisinin gerçek temeli gibi görmek gerekir, bu öğretiyi anlamak isteyen biri için gerekli hareket noktasıdır bu gerçekler.
Dört Kutsal Gerçek
Buda acının evrenselliğini, kökenini, acının yok edilmesini ve acının yok edilmesine götüren yolu şöyle anlatıyor.
"İşte rahipler, acıyla ilgili Kutsal Gerçek: doğum 'acı'dır, yaşlılık acıdır, hastalık acıdır, ölüm acıdır, insanın sevmediği birisiyle birlikteliği acıdır, insanın sevdiği birinden ayrılması acıdır, arzularına kavuşamamak acıdır; kısacası, Ben'i oluşturan beş unsur (beden, duyumlar, tasavvurlar, eğitim ve bilgi) acıdır.
"İşte, rahipler, acının kökeni üstüne Kutsal Gerçek; yeniden doğuştan yeniden doğuşa götüren açlıktır (yaşama açlığı); bu açlıkla birlikte şurada burada zevk bulan zevk ve açlığı söz konusudur: zevk açlığı, yaşama açlığı, kalıcı olma açlığı"
"İşte, rahipler, acının yok edilmesiyle ilgili Kutsal Gerçek: bu açlığın arzunun tamamen yok edilmesiyle, arzunun kovulmasıyla, arzudan vazgeçerek, ondan kurtularak, ona yer bırakmayarak saf dışı edilmesi.
"İşte, rahipler, acının yok edilmesine götüren yolla ilgili Kutsal Gerçek: sekiz kollu kutsal yoldur bu: tam bir inanç, eksiksiz bir irade, katıksız bir dil, saf eylem, saf yaşam olanakları, katıksız bir pratik, tam bir hafıza, tam anlamıyla derin düşüncelere dalma."
Dinciler tarafından sürekli yinelenen ve yorumlanan bu metin Buda öğretisinin gerçek anlamda özünü anlatır. İlk Kutsal gerçek bu öğretinin ontolojisi diyebileceğimiz yanını özetler, çünkü varlığın karakterini belirtir; ikinci ve üçüncü Kutsal Gerçekler varlığın farklı özelliklerini geliştirir; bu bir metafizik ya da daha doğrusu fenomenolojidir; nihayet, dördüncü Kutsal Gerçek pratik bir kurtuluş yolu gösterirken bir etiğin çerçevelerini taslaklandırır. Dolayısıyla, Budizm'i bu üçlü görünümüyle, ontolojik, fenomenolojik ve ahlaksal özellikleriyle ele almalı.
Nirvana
Nirvana kavramı Buda öğretisinin yapısını taçlandırır. Anlamı karmaşık olan bu sözcüğün özelliği, belki de, özellikle her türlü analize direnmesidir.
Brahmanizm'de Nirvana, bireysel ruh evrensel ruhla birleştiğinde gerçekleşir ve Caynacılığa (Jainizm) göre de Nirvana durumu, her ikisi de ebedi olan ruh ve madde birbirlerinden ayrıldığı andan itibaren dengelerine yeniden kavuşmalarıyla gerçekleşir. Budizm'de ise Nirvana ruh göçlerinin sonuncusudur. (reenkarnasyon)
Nirvana "kaybolma, yok olma, sönme" anlamına gelir. Gerçekten de, Buda Nirvana'nın anlamını yakıt olmadığından sönen ışık örneğiyle belirginleştirir. Tutku ateşlerini beslemeyen insan "söner"; yaşamında hiçbir ruhgöçü olmaz, bir kez söndükten sonra ateşini aktaramaz artık.
Dolayısıyla, Buda "nirvana"sı oluşum ve evrimin kaçınılmazlığından kaçan bir durumdur.
Ne var ki Budacılık Nirvana'nın ne olmadığından hareketle bilgi verse de onun pozitif tanımını veremez ya da vermek istemez. Nirvana bir mutluluk durumu mudur yoksa hiçlik midir? Eğer sonsuz mutluluk saltanatıysa bundan kimin yararlanacağı pek açık değildir çünkü 'ben' gerçekdışı ve geçicidir. Buna karşılık, eğer hiçlikse Nirvana'ya yaşarken ulaşmamızın mümkün olduğunu söyleyen Budist öğretinin pek iyi kavranamadığı anlamına gelir bu. Ama Buda bu bağlamda bilinmezcilik siperinin arkasına sığınmıştır. Ona göre insanın kurtuluşu için Nirvana'yı araması gereklidir.
Yoga
Budizm de bütün inançlar gibi Nirvana'ya yaklaşmaları kolaylaştırmak amacıyla eskiden beri Yoga'yı tavsiye eder.
Yoga'nın anlamı "boyunduruk"tur. İçimizdeki yönlendirici bireyselliğimize bir disiplin dayatır. Rig-Veda "söyleneni anlayan bir at gibi kendi kendisi koşulan insan"dan söz eder. Daldığı derin düşüncelerden hiçbir fiziksel ihtiyaçla rahatsız edilmeyecek şekilde her türlü kas hareketlerinden sıyrılmaya yönelmiş 'yogin'in konumu çok ünlüdür; oturmuş durumda, gövde dik, bağdaş kurmuş, destek oluşturan beden çevresinde bir "derin düşünce ipi".
Yoga her şeyden önce bir disiplindir. Budizm, boşluk düşüncesine çok fazla önem verdiğinden yoga, bu düşünceye olgusal bilincin mutlak Boşluğa kenetlenmesinin en güvenli yolu gibi görünür. Bu inanç kabullenildiğinde, nesnel ve öznel hiçbir farklılığın olmadığı bilindiğinde, Yoga, Nirvana'nın kayıtsız birliğine doğru götürür.
Yoga -yanlış anlamalara meydan vermemek için bu nokta üstünde durmak gerekir- bir tür mistisizm değildir, en saf haliyle bir kendinden geçme durumu da değildir. Kesinlikle pasif bir konum değildir, aktif ve denetimli bir yöntemdir. Yogin için söz konusu olan, bedensel ve ruhsal pratikler sayesinde gerçek bir teorik merdiveni tırmanmaktır.
İlk Dönem Budacılığın Belli Başlı Özellikleri
Özet olarak, Buda öğretisi iki amaca yönelmiştir. Bir yandan, Buda her türlü açık gerçekliği reddeder: Tanrıyı ve onun yansıması ya da bir parçası olan ruhu kabul etmez.
Öte yandan, bilinçli ve belli bir amaca yönelik bir ampirizmi yaymaya çalışır. Dört Kutsal Gerçek ve on iki neden teorisiyle yaşam deneyiminin keşfettirdiği şeyleri anlatır: insanlığın trajik durumu ve sorumlusu olduğu neden-sonuç zincirlemesi. Buda ne peygamber ne de Tanrıdır, olağanüstü entelektüel ve ahlaksal çabaları sayesinde insan kaderinin gizemine girebilmiştir. Onun öğretisi insan zihnine son derece güçlü temeller sunar. Ama su ve sıcaklık isteyen bir tohum gibi açmak ve artık hiçbir biçimde kendisine benzemeyen bir bitkiye dönüşmek zorundadır, Buda'nın özgün öğretisi insan ruhunun doyumsuz bıraktığı dinsel ve mistik gereksinimlerin baskısıyla farklı Budizmler doğurmuştur ve bunlar da ilk dönemin tanrıtanımaz (ateist) ve agnostik Budizmini ancak belli belirsiz hatırlatırlar, ama gene de onun olağanüstü yaratıcılığına tanıklık ederler.
Yararlanılan Kaynaklar:
Henri Arvon - Budacılık
Hammalawa Saddhatissa - Buda
Hiç yorum yok: