Tengrici'nin Günlüğü - Bir Günü

TENGRİCİ’nin GÜNLÜĞÜ

            Güneşi üstüne doğurmak bir bereketsizlik simgesi olarak düşünüldüğünden, Tengrici Bilgehan sabahın ilk ışıklarıyla kalkmaya özen gösterir. Mütevazı ve şaşalı, gereksiz eşyalardan arınık olan evini havalandırır ve güneşi saygı, minnetle selamlar. “Esen misiniz Gün Ana? Her gün doğup ışıklarınla bize bereket verirsin. Sana minnettarım.”

            Ardından mutlaka içerisinde bir süt ürünü bulunan kahvaltısını özenle eder Bilgehan. Peynir, çökelek, tereyağı olur sofrasında. Kafeste kuş beslemez ama çok kuş arkadaşı vardır Bilgehan’ın. Evinin balkonuna her sabah uğrar minik serçeler, kumrular, kırlangıçlar… Çünkü evinin bereketi artırmak ve en önemlisi de Toprak Ana’ya olan şükranını bildirmek amacıyla diğer canlılarla elindeki yiyeceğin fazlasını bölüşür Bilgehan. Kahvaltısından arta kalan ekmek kırıntılarını, peynir parçalarını, balkonunda ayırdığı bölüme serpiştirir.

            Dişini fırçalamaya geçer, her zaman olduğu gibi suyu özenli kullanmaya dikkat eder. Tek damla suya bile saygısızlık etmek, boşa akıtmak büyük vebaldir çünkü. Suyu özenle kullanıp dişini fırçaladıktan sonra aynaya bakar “Analar ne yakışıklılar doğurmuş be!” der.

            Televizyonu açtığında, sabah haberlerinde yine bir kadın cinayetinin haberini alır. Derin bir düşünceye dalar, atalarını yad eder. “Türk ülkesi, bu hale mi düşecekti?”

            Kız arkadaşı Gülçiçek ile buluşacaktır, güzelce giyinir, hazırlanır ve evden çıkar. Yanında her zamanki gibi bir poşette artık yiyecekleri, bazen de özel olarak aldığı kedi-köpek maması vardır. Evinin önünde hazır bulundurduğu kaba yiyecekleri döker, onu gören ve açlıktan midesi omurgasına yapışmış “Canik” ve “Yaman” adını verdiği iki kedi koşa koşa gelir Bilgehan’ın yanına. Çöplük karıştırmaktan kararmış burunlarını Bilgehan’ın bacaklarına sürter, “Teşekkürler erdemli adam.” Derler yine.

            Kız arkadaşıyla her Pazar buluştukları Bilgi Evi adlı kafeye doğru ilerler Bilgehan. Yolda gördüğü mahalle sakinlerine selamlar verir. Dindar bir Müslüman olan tonton Hüseyin amcayı görüp hatrını soror her zamanki gibi;
-        
-Selamünaleyküm Hüseyin emmi, keyfin nasıl?

-         -Ve aleykümselam evladım. Hamdolsun iyiyim. Allah bundan geri koymasın. Sen nasılsın, iyi misin?

--         Çok şükür ben de iyiyim Hüseyin emmi. Kendine iyi bakasın, Allah’a emanet ol!

-         -Sağ ol, sağ ol oğlum haydi rast gele. Sen de Allah’a emanet ol!

Yüzünde insancıl bir tebessümle yoluna devam eder Bilgehan. Yolu süpüren çalışkan kadınlara da “Kolay gelsin!” demeyi ihmal etmez.

            Sokağı dönerken, yeğeni Alptekin’in doğumu anısına diktikleri kayın ağacının önünden geçer Bilgehan, saygı ile ağaca bakar, gülümser ve yoluna devam eder.

            Oturduğun küçük ilçede bir tane de Ortodoks Kilisesi bulunmaktadır. Yine saat 11’i vurunca, çanlar on bir kez çalar. “Saat on bir olmuş, kiliselerin bu yönünü seviyorum.” Der Bilgehan.


            İlçe çarşısındaki Anadolu Lisesinin önünden geçtiği sırada, gençlerin hararetle sigara içtiğini görür. Birbirlerine küfürler savurarak, hatta ana-ata söverek konuşmaktadırlar. Bunları işiten Bilgehan, gençliğin artık özüne dönmesi gerektiğine daha kuvvetle inanmaktadır. Daha çok çalışacaktır Bilgehan, amaçsızca yaşayan binlerce gence umut olacaktır. O kişilere de ulaşmak için yazacak, yazacak, yazacaktır!
-         Merhaba gençler, sohbetinize kulak misafiri oldum. Sizinle anne-babamı katmadan konuşabiliriz değil mi? Der Bilgehan, manidar bir tebessüm vardır yüzünde.

             Ergenlerin bir kısmı utanır, birkaç kişi de sigarasını söndürmeye gayret eder.
“Size öğüt verdiğimi düşünmeyin, yalnızca bir hatırlatıcı olduğumu farz edin. Biz Türkler için ana-ata ne denli önemlidir, biliyorsunuz değil mi? Hem sözlerin bizim için ne kadar anlamlı olduğunu da bilirsiniz. Bizim atalarımız kitap yazmaktan çok, söz söylemişlerdir. Bu da demek oluyor ki, kullandığın sözler seni şekillendirir. Böyle yaman sözler konuşarak, küfürsüz cümle kurmayarak sizce siz kendinizi nasıl şekillendirmektesiniz? Sigara içmenizden bahsetmeme gerek var mı? Kendinizi hiçbir şeye köle etmeyin gençler, bir parça duman için, bir parça ruh satıyorsunuz. Farkında mısınız?”

            Elbette gençler bu sözlerin derin manasını bir anda kavrayamadılar. Ancak bu konuşmanın bir tesiri olmuş olacak ki bir kısmı başını utanarak öne eğdi. Bilgehan da sözünü uzatmadan, kız arkadaşıyla buluşacağı yere doğru ilerlemeye devam etti.

            Bağlamacı Hasan Usta’nın dükkânının önünden geçerken, o beğendiği bağlamanın yine vitrinde olduğunu görünce, umutla dolar yüreği. “Bu bağlamayı almalıyım, Türk; miğfer giyse kahraman, dombıra çalsa ozan olur.” Der içinden. Ozanlık etmek olsa gerek dileği!

            Türk töresine uygun şekilde giyinen, saçları iki yandan örgülü ve elma yanaklı Gülçiçek, Bilgi Evinde oturmuş bekler sevdiğini. Bilgehan da varır Gülçiçek’in yanına, sarılırlar ve oturup bir çay ısmarladıktan sonra güzelce konuşur birbirlerini evlilik öncesi tanıma serüvenlerine devam ederler. Bilirler ki, kişi anasını, babasını seçemez. Ancak eşini seçebilir. O halde, kızlar ve erkekler evlenmeden önce birbirini tanıma hakkına sahiptir. Bu bilinçle davranırlar.

            Akşama doğru bir daha buluşmak üzere sözleşip mekandan ayrılırlar. Bilgehan evinin yolunu tutar, Sahaf İbrahim’den “Cennetin Ejderleri” adlı bir kitabı beğenip alır yol üstünde. Carl Sagan’ın yazdığı bu kitap hakkında iyi şeyler duymuş olan Bilgehan, bilimsel gelişmeleri de takip etmeyi ihmal etmez.

            Akşam yemeğine kendisine misafir olan dayısıyla oturur sohbete dalarlar. Din hakkında çok bilgisi olmadığı halde, dindar olduğunu iddia eden dayısı, yine evrim teorisine çatar. “Yahu sen bunları okuyorsun da, ne yani insan maymundan mı geldi? İnsan, eşref-i mahlukattır.”

            “Dayıcığım, kaç kere dedim sana. İnsanlar maymundan gelmemiştir, bilimsel veriler gösteriyor ki, insan ile maymun türleri ortak bir atadan evrimleşmiştir. Bunlar primattır. Her seferinde anlatıyorum, ama sen inatla maymundan geldik diyorsun.”

            “Bırak şimdi bunları Bilgehan. Bak şu muhteşem doğaya. Şu büyük sanat eserine bir bak. Sana istediğin kadar malzemeyi versem, bir odaya koysan. Binlerce yıl geçse de, şu masadaki cep telefonuna dönüşür mü? Bunları yapan bir sanatçı olmalı!”

            Bilgehan gülümser. Ah dayıcığım ah… Bilimin amacı Tanrıyı yok etmek değildir bunu ne zaman anlayacaksın. Şu an, doğayı anlamak için elimizde olan en kullanışlı yöntemdir bilim. Keşke böyle bakabilsen biraz da!


            Bilgehan içinden böyle geçirdikten sonra, tebessüm eder ve konuyu değiştirir. Gün batar, Tengriye şükür vaktidir. Türkçe olarak Tengri ile yatmadan evvel konuşur, günü değerlendirir. Verdiği iyiliklerden dolayı Tengriye teşekkür edip uykuya dalar.

3 yorum:

  1. Tengriciler selamun aleyküm mü diyormuş

    YanıtlaSil
  2. pes dogrusu senin anlatmaya çalıştığın bu hikayenin türk budunu yla hiç bir gerçekliği yotur.selam konusuna gelirsek ibranice olan selamın anlamının barış üzerinize olsun. dendiğini bilmeyen yoktur sanırım.seni gidi bende seni herif sanmıştım.eğer niyetin türke hizmetse aşın ve ömrün bolsun eğer deyilse açın ve nefesin az olsun.......

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Saçmalama. Hüseyin Emmi'ye Selamünaleyküm diyor. Oradaki ince manayı anlayamayacak kadar Anadolu çomarısın.

      Sil

Blogger tarafından desteklenmektedir.