Türklük, Çevrecilik ve Feminizm

Türklük, Çevrecilik ve Feminizm

Düşünmeden edemedim. 

Nasıl olur da konargöçer ömür sürüp kadınıyla erkeğiyle yan yana yürüyen,

Göğe 'atam', yere 'anam' diyen,

Tarihin ilk kadın hükümdarını

İlk kadın ordu komutanını, kadın generalini,

İlk kadın savaş uçağı pilotunu yetiştiren;

Yeşil ağaç dalını bile yanan ateşe atmaktan çekinen Türklerin, 'asli unsur' olduğu Türkiye'de; insan hakları, çevrecilik, kadın hakları konularında, Türk milliyetçileri dış kapının dış mandalı gibi görünüyor?

Türkiye'de iyiye, güzele, adalete dair ne varsa 'onlar' kendi etiketlerini vururken; Türk milliyetçileri olarak bizler, ne yapmaktayız?

Psikolojide 'karşıt tepki geliştirme' denilen psikolojik bir savunma mekanizması tanımlanmıştır.

Tanımı şöyle; ikiyüzlülük. Aslında kendi bünyesinde olan bir şeyi, yokmuş gibi yansıtma veya tersi. Örneğin hırsızlık yapıp 'hırsızları kötülemek' böyle bir şey.

Ülkemizde de durum böyledir.

En faşistler,

En doğa düşmanları,

En insanlık düşmanları,

En nefret tellalları;

Barış, özgürlük, adalet, çevre, kadın gibi kavramları inatla yüzümüze haykırırlar.

Fakat buna rağmen kendileri gibi düşünmeyenlere ise, peşinen 'faşist' mührü vurmaktan kendilerini alıkoymazlar.

Peki, hiç özeleştiri yapmayacak mıyız?

Elbette yapacağız.

Etnik milliyetçiliği 'solculuk' kisvesiyle körükleyip de bu mücadelelerine kutlu ağaçlarımızı, sularımızı ve de kadınları alet edenlerin sesi; Türk kültürünün sesinden daha gür çıktığı müddetçe, bu devran böyle sürer gider.

Oysa ki bizim Alevilerimiz de vardı. Türklüğün sancaktarı olan.

Onları ya yitirdik ya yitirmek üzereyiz. Etnik milliyetçilik, adeta bir kara deliğe dönüşmüş haldedir. 

İyiye, güzele, adalete dair ne varsa; karanlık potasında yavaşça eritiyor.

O halde bizi biz yapan değerlere hakkıyla sahip çıkmazsak; zamanla o kara delik bizi bile yutar.

21-09-2016

U.R.S.